Archive for the emek hareketleri ( worker movements ) Category

nestor makhno – paysan d’ukraine

Posted in Anarşizm (Anarchizm), Anti Faşizm (Anti Fascism), Belgesel (Documentary), emek hareketleri ( worker movements ) on Mayıs 19, 2013 by anticopyrighttr

nestor makhno-paysan d'ukraine

nestor makhno’nun yaşamı ve mücadelesi üzerine 59 dk’lık bir belgesel.

a 59 min. documentary about the life and the struggle of nestor makhno…

un min 59. documentaire sur la vie et le combat de nestor makhno…

fransızca / french !!! / français !!!

indir / download:

http://www.mediafire.com/?m79cy5jimnwmb9n

black block

Posted in aktivizm (activism), Anti Faşizm (Anti Fascism), Anti Kapitalizm (Anti Capitalism), Belgesel (Documentary), emek hareketleri ( worker movements ), insan hakları (human rights), küreselleşme ( globalization ) on Eylül 27, 2012 by anticopyrighttr

carlo a. bachschmidt tarafından hazırlanan belgesel 2001 senesinde italya’ nın cenova şehrinde düzenlenen g-8 toplantılarında sokaklara yansıyan iki yüz bini aşkın kişinin katıldığı küreselleşme karşıtı tepkiye, orantısız polis şiddetine (hatta aktivistlerin uyudukları bir okulun sabaha karşı basılarak aktivistlerin dövülmelerine), ve yöntem olarak doğrudan eylemi benimsemiş kara blok’ un eylemliliklerdeki yerine odaklanıyor.

g-8 summits have become synonymous with political protest, civil unrest and running battles between activists and police. the 2001 genoa summit was a particularly dramatic affair, involving around 200,000 protesters and an army of officers whose violent handling of the situation led to a number of individuals being charged. the unprovoked attack on the diaz school which involved police storming the building as activists slept and subjecting them to savage beatings were the examples how brutal police was.

documentary interviews several activists who were at the diaz school and each of them recounts their own version of events. obviously they have all been affected by the experience and although their injuries have long since healed the mental scars remain.

black block reminds us that cinema can educate as well as entertain. you might not agree with the activists or care about there cause but their courage and determination to fight the good fight despite what they suffered at the hands of the state should inspire you and at the very least, earn your respect.

ingilizce ağırlıklı, çok dilli / mainly english (multi languages)!!!

indir / download:

https://rapidshare.com/files/729983230/Black%20Block.part1.rar
https://rapidshare.com/files/4186186051/Black%20Block.part2.rar
https://rapidshare.com/files/3466822141/Black%20Block.part3.rar

meksika ihtilali – meksika alevler içinde / mexiko in flammen

Posted in Anti Faşizm (Anti Fascism), Anti Kapitalizm (Anti Capitalism), emek hareketleri ( worker movements ), film ( movie ), insan hakları (human rights), Sınıf Savaşı (Class War) on Eylül 25, 2012 by anticopyrighttr

yüzyılın başlarında, meksika’ da çıkan devrimlerin nasıl geliştiğini ve sonucunun ne olduğunu john reed’in gözünden anlatan, tarihi bir film.john reed ,1914 yılında çalıştığı gazetenin görevlisi olarak gittiği meksika’da gelişen devrim sürecine ilişkin yaptığı gözlemlerini “başkaldıran meksika” adlı yapıtında anlattı. meksika ihtilali isimli bu film de 1982’de sergej bondartschuk tarafından kitaptan uyarlanarak çekildi.

“meksika ihtilali” adlı bu filmin gönderilişi pınar öğünç’ün yazmış olduğu “nişantaşı’ndan sonra izmir’de zapata isyanı” başlıklı yazısına bir selam yollama amaçlı olup, şişli ve konak belediyelerine de “bıyık altından” “pis pis” sırıtış olarak değerlendirilebilir.yazıyı okumayanlar için yazının bulunduğu link yorumlar kısmına eklenmiştir.

a dramatization of john reed’s newspaper accounts of the mexican revolution.

türkçe / turkish !!!

indir / download:

https://rapidshare.com/files/2703563972/meksika%20ihtilali.part01.rar
https://rapidshare.com/files/4030398097/meksika%20ihtilali.part02.rar
https://rapidshare.com/files/3134297022/meksika%20ihtilali.part03.rar
https://rapidshare.com/files/74864525/meksika%20ihtilali.part04.rar
https://rapidshare.com/files/4145375203/meksika%20ihtilali.part05.rar
https://rapidshare.com/files/1583028152/meksika%20ihtilali.part06.rar
https://rapidshare.com/files/3485591947/meksika%20ihtilali.part07.rar
https://rapidshare.com/files/3378443327/meksika%20ihtilali.part08.rar
https://rapidshare.com/files/2786456550/meksika%20ihtilali.part09.rar
https://rapidshare.com/files/2308679335/meksika%20ihtilali.part10.rar
https://rapidshare.com/files/3679215121/meksika%20ihtilali.part11.rar

sanki eşittik / as if we were equal

Posted in Belgesel (Documentary), emek hareketleri ( worker movements ), Kadın Hakları (Women Rights) on Temmuz 4, 2012 by anticopyrighttr

bu çalışma, türkiye’nin sosyalist mücadele açısından en hareketli olduğu 1960-70’li yıllara, sosyalist örgütlerde mücadele eden kadınların gözünden bakmaya ve kadınların kendi sosyalist geleneklerine ilişkin yaptıkları cinsiyetçi sorgulamalarla feminist ve sosyalist mücadeleye dair önemli deneyimler aktarmaya çalışmaktadır.

görüşmeler:
sevim belli, latife fegan, nurten tuç, ilkay alptekin demir, necmiye alpay, ümide aysu, serap mutlu doğan, mukaddes e. çelik, nilgün yurdalan, gülseren pusatlıoğlu

this documantery film not only looks at the years (60s and 70s) when socialist struggle in Turkey was on its ferver, from the viewpoint of women who joined those struggles within socialist organizations, but also documents important experiences in terms of feminist and socialist struggles through women’s own analysis of their own socialist traditions.

interviews with:
sevim belli, latife fegan, nurten tuç, ilkay alptekin demir, necmiye alpay, ümide aysu, serap mutlu doğan, mukaddes e. çelik, nilgün yurdalan, gülseren pusatlıoğlu

türkçe / english subtitled !!!

indir / download:

https://rapidshare.com/files/2190133239/sanki_esittik.part1.rar
https://rapidshare.com/files/1347271596/sanki_esittik.part2.rar
https://rapidshare.com/files/256156328/sanki_esittik.part3.rar
https://rapidshare.com/files/2548449221/sanki_esittik.part4.rar
https://rapidshare.com/files/1490188358/sanki_esittik.part5.rar

workers against work: labor in paris and barcelona during the popular fronts

Posted in '36 ispanya devrimi ( '36 spanish revolution ), Anarşizm (Anarchizm), e-kitap ( e-book ), emek hareketleri ( worker movements ), Sınıf Savaşı (Class War), yakın tarih ( near history ) on Nisan 27, 2012 by anticopyrighttr


ispanyol devrimi ile paris’teki halk cephesi’nin sosyal ve siyasi tarihi hakkındaki bu karşılaştırmalı çalışma,zayıf bir burjuvaziye sahip ispanya’da devrimci ideolojiler güçlenirken,kapitalist bir ekonomiye sahip ve endüstrisi gelişmiş fransa’da aynı ideolojilerin nasıl giderek gerilediğini göstermeye çalışıyor.
ingilizce bilmeyip de kitapla ilgilenebilecek arkadaşlara belirtelim ki kitap boğaziçi üniversitesi yayınevi tarafından “işçiler çalışmaya karşı” adıyla 2009′ da basılmış.

this comparative social and political history of the spanish revolution in barcelona and the popular front in paris attempts to show the potency of revolutionary ideologies in spain, a country with a weak bourgeoisie, and their decline in france, a nation in which capitalists developed modern industries.

ingilizce / english !!!

indir / download:

https://rapidshare.com/files/3754044533/workers_against_work.rar

4857 – tuzla tersanelerinde hayat / 4857 – life in tuzla shipyards

Posted in Anti Kapitalizm (Anti Capitalism), Belgesel (Documentary), emek hareketleri ( worker movements ), insan hakları (human rights) on Nisan 10, 2012 by anticopyrighttr

tuzla mezarlığı, tersaneler bölgesi’ni kuşbakışı görür. mezarlığın olduğu tepeden aşağı doğru inmeye başlayın. işte solda geniş askeriye arazisi. yemyeşil ve insandan arındırılmış. sonra bıçakla kesilmişçesine betonarme apartmanlar başlar. tuzla havzası’nda çalışan işçilerin evleri, sabah yediden itibaren “dışarıda”, tersanelerde, deri sanayide, yan sanayide çalışanlar tarafından boşaltılır. aile evlerinin arasına, ailelerin özlemi ve yataklarla doldurulmuş bekâr odaları karışır. tepe aşağı devam edin, geminin ufacık parçalarını üreten atölyeler, e5 içmeler köprüsü’nün dinmeyen gürültüsü, dört yol ağzındaki hiç boşalmayan amele pazarı, banliyö treninin sesi. içmeler istasyonu’nu geçin, işte neredeyse türkiye’nin bütün tersaneleriyle bezeli aydınlı koyu. kırksekiz ayrı kapıdan her gün geçen işçiler, yüz insan boyu vinçler, saçlar, onları birleştiren hız ve terdir. tersanelerin zaman birimi yere düşen izmarit, endişesi ölüm ve geçim, umudu ve derdi, hepimizin umudu ve derdidir. tuzla mezarlığı, tersaneler bölgesi’nin kuşbakışı görür.

tuzla cemetery overlooks the tuzla shipyards. now start walking down the cemetery slope. on your left is the military zone, green and devoid of humans. then all of a sudden you see nothing but concrete blocks of flats. the workers leave their homes around seven in the morning to work “outside”, in the shipyards, in leather and supply industries. among the family flats you can also find bachelor apartments filled with beds and longing for families. keep walking down the slope: factories manufacturing small ship parts, the unceasing roar from the içmeler köprüsü on the e5 freeway, the never empty labor pick-up strip at the crossroads, the sound of the local express train. Walk pass the İçmeler stop, and here is aydınlı bay packed with almost all of turkey’s shipyards. the workers who go through 48 different doors everyday, hundred men high cranes, steel sheets, the speed and sweat which merge them into one. the time unit in the shipyards is the fleeting instant a cigarette butt is dropped on the floor, the split second between making a living and death between hope and pain, their and ours. tuzla cemetery overlooks tuzla shipyards.

türkçe / english subtitled !!!

indir / download:
https://rapidshare.com/files/218965872/4857.part1.rar
https://rapidshare.com/files/3781786530/4857.part2.rar
https://rapidshare.com/files/2984424329/4857.part3.rar
https://rapidshare.com/files/389032080/4857.part4.rar

kadının fendi / made in dagenham

Posted in emek hareketleri ( worker movements ), film ( movie ), Kadın Hakları (Women Rights) on Şubat 19, 2012 by anticopyrighttr

1968 yılında, ingiltere’deki bir ford fabrikasında geçen filmde cesur bir grup kadın güç birliği yapıp adalet için ayaklanır. mücadelenin gayesi, cinsel ayrımcılığın önünü keserek erkeklerle eşit kazanç ve haklar elde etmek. hayatları mutfakla fabrika arasında geçen, işçi sınıfına mensup sıradan kadınlar patronlarına, kocalarına ve devlete karşı durarak amaçlarına ulaşıyorlar.

a dramatization of the 1968 strike at the ford dagenham car plant, where female workers walked out in protest against sexual discrimination.

türkçe / english subtitled !!!

indir / download:
https://rapidshare.com/files/124953799/made_in_dagenham.part1.rar
https://rapidshare.com/files/2094594887/made_in_dagenham.part2.rar
https://rapidshare.com/files/3876572688/made_in_dagenham.part3.rar
https://rapidshare.com/files/4160389503/made_in_dagenham.part4.rar
https://rapidshare.com/files/2166012437/made_in_dagenham.part5.rar

tahtacı fatma / fatma of the forest

Posted in Anti Kapitalizm (Anti Capitalism), Belgesel (Documentary), emek hareketleri ( worker movements ), insan hakları (human rights) on Aralık 6, 2011 by anticopyrighttr

tahtacılar; başlarda konargöçer çadır hayatı sürdürürken bugün çoğunlukla yerleşik düzene geçmiş, ağaç işçiliği ile yaşamlarını kazanmaya çalışan ve alevi-bektaşi öğretisi doğrultusunda yaşamlarını sürdüren topluluğa verilen isimdir.

fatma; 12 yaşında, ailesiyle birlikte tahtacılık yapmaktadır. annesi hasta olduğu için; babasının işlerine yardım eder, yemek yapar, kahvaltı hazırlar, naylon çadırlar arasında çocukluğunu yaşamaya çalışır. yaşıtları oyunlar oynarken, büyüyünce ne olacaksın sorularına cevap verirken fatma bize; tahtacılığın zorluklarından, göçebe kültüründen, hor görülmekten, yoksulluktan bahseder.

a documentary reflecting the life of a 12-year old girl who lives on a mountain, in miserable conditions.

“fatma of the forest” documentary screened in 1979, reflects life, longings and a major “fear” in her subconscious of an 12-years old “woodcutter” girl living under very hard conditions in the forest of toros mountains at an altitude of approximately 2000 mt.

the documentary, aiming to symbolize a little-knwon but common practice of child labour with fatma, accomplishes a dramatic portrayal of laborers who work for ministery of forestery in works of lumbering an logging, totally deprived of social security.

türkçe / english !!!

indir / download:
https://rapidshare.com/files/1941512728/tahtaci_fatma-fatma_of_the_forest.part1.rar
https://rapidshare.com/files/200736668/tahtaci_fatma-fatma_of_the_forest.part2.rar

16 ton – vicdan ve serbest piyasaya dair bir film

Posted in Anti Kapitalizm (Anti Capitalism), Belgesel (Documentary), emek hareketleri ( worker movements ), insan hakları (human rights), yakın tarih ( near history ) on Eylül 12, 2011 by anticopyrighttr

“16 Ton”, Ümit Kıvanç’ın tasarım ve hammaliyesini üstlendiği “vicdan ve serbest piyasaya dair bir film.” İsmini Merle Travis isimli folk müzisyeninin 1947’de yayınladığı madencileri anlatan ’16 Tons’ isimli şarkıdan alıyor: “Benim ölmeye durumum yetmez / Ruhum şirket mağazasında rehin”. Anti-komünizm yıllarında anlaşılır şekilde pek tutmayan şarkı 10 sene sonra Ernie Ford’un tekrar söylemesiyle popüler hale gelmiş. 50’lerde savaş sonrası ekonomik canlanma döneminde böyle bir şarkının tutması ilk bakışta acayip görünebilir ama genel konforun artmasına ve herkesin madende çalışmamasına rağmen yeni ekonomik düzende herkes bir yerlere borçlu. Ve birileri çıkıp ruhunu şirkete esir vermekten bahsedince bu durum herkese yakın geliyor.

Ümit Kıvanç, serbest piyasayı keşifler tarihinden başlayarak anlatıyor. Tabi bize ilkokul kitaplarında keşifler tarihi olarak anlatılan şey aslında zulmün ve köleliğin tarihi. Dünya nüfusu 400 milyonken 70 milyon Amerikan yerlisinin katledildiği, canlı canlı köpeklere yedirildiği bir tarih. Sömürgecilerin silahı tüfekti, sanayi devriminin silahı da buhar makinesi oldu. Fabrikaların çalışması için kömürün lazım olduğu, bu yüzden yığınlarla insanın madenlere hapsedildiği, bize yine ilkokul kitaplarında ilerleme olarak anlatılan dönem için filmde şöyle deniyor: “İnsanlık ilerlemek için aklını kullandı. Önce 5 yaşını geçmiş her yoksul çocuğu yer altına gönderebileceğini akıl etti. Veletler hem daracık tünellerde kolaylıkla gidip gelebilirler, hem de büyüklere göre çok daha düşük ücretle çalıştırılabilirlerdi. Akıl, yoksulları çoluk-çocuk madenlere gönderdi; din de karanlıkta can verenlerin arkasından ilahiler söyleyerek kalanları teselli etmeye koyuldu. Böylece ertesi gün yine madene inebileceklerdi.”

1890’ların sonundan başlayarak ABD’deki madencilik tarihini hızlıca özet geçen sekans benim için filmin en rahatsız edici kısımlarından biri oldu. Zira 100 küsür senede değişen pek bir şey yok. Sendika hakkı için yürüyüşe geçen, üzerlerine ateş açılan ve top atılan işçiler. Tedirgin olan piyasalar. Serbest piyasanın silahlı muhafızları, emekçilere verilmeyen en temel sosyal haklar, tutuklamalar, işkenceler, çadır yakmalar. Bütün bunlar olurken “halkla ilişkiler çağı” gereklerine uyarak şirketlerin imaj yönetiminden sorumlu danışmanlar, onlarla el ele çalışan medya. Her gün maden patlamalarında ölen işçiler, sayıları binlerce. Şöyle hızlıca hafızamı yokluyorum, 1 Mayıs’ta bir hastanenin içine gaz bombası atan imamın ordusunu, başbakan kisvesi altında küresel sermayenin sözcülüğünü yapan adamın Tekel direnişi hakkında söylediklerini, tek başına direnen kadın işçiler Türkan Albayrak ve daha dün saldırıya uğrayan Batıgül Tunç hakkında söylenen çirkin kelimeleri, direnişleri hala devam eden Mas-Daf, Erege-Metal, Ontex ve Casper işçilerini anımsıyorum. Kürt işçilerin PKK’lı diye kovulmasını, çadırlarının yakılmasını, taşeronluk sisteminden yaka silkmiş görme engelli vatandaşa bakan nezdinde edilen hakareti. Canlarını silikozise kaptıran kot kumlama işçilerini. Merkez medyanın sessizliğini, eve ekmek götürmek için didinen emekçiler için hiçbir şey ifade etmeyen işlem hacmi, hisse fiyatı gibi bilgilerle dolu ekonomi sayfalarını. Türkiye’de 2005’te 82, 2006’da 35, 2007’de 38, 2008’de 43, 2009’da 76, 2010’da 52 madencinin öldüğünü. Paragrafın başında değişen pek bir şey yok yazdım ama var aslında. 100 sene önce yaşananların adı “katliam”dı, bugünse “kaza”.

Belgeselin ortasına doğru “Elmas Çağı” bölümüyle beraber laf Zonguldak’a, buharlı gemileri çalıştırmak için kömür gerektiğine uyanan Osmanlı zamanına, Abdülmecit dönemine getiriliyor. Hazine-i Hassa’ya katılan kömür havzası önce Galata sarraflarına kiraya veriliyor, sonra Fransız ve İngilizlerin akınına uğruyor. Köleliğin tarihi de yöre köylüsünün boğaz tokluğuna, iptidai koşullarda, nizamname zoruyla çalıştırılmasıyla başlıyor. Amaç dünyada serbest piyasanın, ülkede ise devletin bekasını sağlamak. Taşın kerpicin üzerinde uyuyan, banyo yapamayan, köylerine dönmeleri için tren kullanmalarına izin verilmeyen emekçilerin imdadına Cumhuriyet yetişiyor (!) Aslında 1921’de zorunlu çalışmanın kaldırılması ve 8 saatlik işgününün kabul edilmesi olumlu gelişmeler ancak ücretlerin son derece düşük olduğu ve işçilerin çıkardıkları kömürün miktarına göre para aldığı bir sistemde makineleşmeyle sağlanamayacak olan verim artışının başka yollardan sağlanması lazım. Bu da zaman zaman grevlere ve işçi yürüyüşlerine yol açan kötü çalışma koşullarıyla sağlanıyor. Bölgede yarı işçi – yarı köylü olarak tutulan vatandaşlara getirilen madende çalışma mükellefiyeti, ocaklardan kaçan işçilerin eşlerinin devlet eliyle rehin alınıp madene geri dönmelerinin sağlanması gibi yöntemler. 1950’de tek parti diktası bitmesine rağmen aynı tas aynı hamam, ölümlü kaza oranları diğer ülkelerin kat be kat üzerinde seyrediyor. Türkiye Kömür İşletmeleri’nin dört amacı içerisinde “üretim maliyetlerini düşürmek” bulunduğu ve insan hayatı maliyetten sayılmadığı için başka türlüsü de anormal olurdu.

Belgesel ikinci yarısının büyük bölümünü 1965 senesinin Mart ayında çıkan işçi isyanlarına ayırıyor. Gelik, Karadon (2010 senesindeki facianın yaşandığı maden), Kilimli ve Kozlu madenlerinde işçiler gündeliklerini ve eşitsiz muameleyi protesto etmek için greve başlıyor. Devlet her zaman olduğu gibi çözümü silahta görüyor, donanma Zonguldak’a yanaşıyor. Kaybedecek hiçbir şeyi olmayan işçiler denizcilere doğru yürüyünce ateş açılıyor ve iki işçi hayatını kaybediyor. 10 bin askerin şehrin çıkışını tuttuğu, hükümetin basına sansür getirdiği, savaştaymışçasına uçaktan bildirilerin atıldığı ve hatta Türk-İş başkanının işçilerin kendilerine içki içiren bir avuç komünistin dolduruşuna geldiğini söyleyecek kadar küçüldüğü isyan, sonuç olarak emekçilerin liyakat primleri, ücretler, çalışma saatleri ve gördükleri eziyete dair taleplerinin kabul edilmesiyle son buluyor. Yine aynı şeyi söyleyebiliriz, o gün bugün hiçbir şey değişmedi. Bu hafta içi Bekaert ve demiryolu işçileri taleplerini ancak direnerek kabul ettirebildiler, devletin medya üzerindeki sansürü ve tehditleri devam ediyor, işbirlikçi sendikalar hükümet borazanlığı yapıyor.

Başkaları gün yüzü görsün diye kendilerini karanlığa hapseden, görünürde kimseyi bir şeye zorlamayan serbest piyasa ekonomisinin koşulları içinde açlık ve ölüm tehlikesi arasında bir seçim yapmak durumunda kalan, ciğerlerini dolduran kömür tozlarıyla bile bile hayatlarını kısaltan, ölünce hep beraber ölen madencilere bir saygı duruşu ve ağıt niteliğinde “16 Ton” Ümit Kıvanç da emek vermiş, araştırmış, modern belgesel teknikleri, bol bol animasyon / arşiv resmi / gravür / desen kullanılarak, hafif müstehzi bir tonda ama lafını esirgemeyen bir belgesel yaratmış.”

“16 ton – vicdan ve serbest piyasaya dair bir film” is a documentary on conscience & open market economy…

türkçe / turkish !!!

indir / download:
https://rapidshare.com/files/3956980209/Vicdan_ve_serbest_piyasaya_dair_bir_film.part1.rar
https://rapidshare.com/files/3334712796/Vicdan_ve_serbest_piyasaya_dair_bir_film.part2.rar
https://rapidshare.com/files/3699578254/Vicdan_ve_serbest_piyasaya_dair_bir_film.part3.rar

revolucion y guerra civil en españa

Posted in '36 ispanya devrimi ( '36 spanish revolution ), Anarşizm (Anarchizm), Anti Faşizm (Anti Fascism), Anti Kapitalizm (Anti Capitalism), Belgesel (Documentary), emek hareketleri ( worker movements ), insan hakları (human rights) on Temmuz 21, 2011 by anticopyrighttr

Yıkıcı dünya krizine ve yayılan faşizme tanıklık eden bu onyılda İspanyol devrimi,tüm dünyada çatırdamakta olan mücadeleci güçlere umutlarını tazelemek için bir mesaj vermiş oldu.

İşçilerin devrimini destekleyenler İspanya’nın en büyük sendikalarıydılar, anarko-sendikalist Ulusal Emek Konfederasyonu (Confederacion Nacional del Trabajo, CNT), Genel İşçi Sendikası (Union Generale de Trabajadores, UGT); ve aynı zamanda İberya Anarşist Federasyonu (Federacion Anarquista Iberica, FAI), bağımsız Marksist Birleşik İşçi Partisi (Partido Obrero de Unificacion Marxista, POUM), ve pekçok Troçkist küçük birim gibi birçok devrimci grup tarafından destekleniyordu. İspanya Komünist Partisi (PCE), ve başka sosyalistler anti-kapitalist bir devrim için İspanya’nın tarihsel olarak olgunlaşmadığını savunarak, açıkça kendilerinin burjuva cumhuriyeti taraftarı olduklarını ilan ettiler. Franco’nun, Hitler’in Almanyası ve Mussolini’nin İtalyası’ndan askeri destek almasına rağmen çok büyük başarı kaydedememesi  Stalin ve onun tasmasında olan  İspanyol Komünist Partisi’nin, bir devrim olması ve bunun sosyalist çizgide gerçekleşmemiş olmasının siyasi olarak hiç işlerine gelmeyeceğinden yola çıkarak özgürlükçü bir rüyanın tam da gerçekleşmesi esnasında başarısız olunması için gereken her şeyi yapmalarına,köstek olmalarına sebep oldu.
Pekçok ülkede sosyal-demokrat partiler de devrime karşı çıktılar.

Buna rağmen sınıfsız, patronsuz, ademi merkeziyetçi bir dünyanın hayalini kuran liberterlerin her kanadından yüzbinlerce insan hayallerini gerçekleştirmek için canlarını ortaya koymaktan çekinmedi ve haykırdılar: “NO PASARAN!”

The Spanish Revolution of 1936 began during the outbreak of the Spanish Civil War. Much of Spain’s economy was put under worker control; in anarchist strongholds like Catalonia, the figure was as high as 75%, but lower in areas with heavy Communist influence. Factories were run through worker committees, agrarian areas became collectivized and run as libertarian communes. It has been estimated by Sam Dolgoff, author of The Anarchist Collectives: Workers’ Self-Management in the Spanish Revolution, that over 10 million people participated directly or at least indirectly in the Spanish Revolution. Even places like hotels, barber shops, and restaurants were collectivized and managed by their workers. George Orwell describes a scene in Aragon during this time period in his book Homage to Catalonia.

“I had dropped more or less by chance into the only community of any size in Western Europe where political consciousness and disbelief in capitalism were more normal than their opposites. Up here in Aragon one was among tens of thousands of people, mainly though not entirely of working-class origin, all living at the same level and mingling on terms of equality. In theory it was perfect equality, and even in practice it was not far from it. There is a sense in which it would be true to say that one was experiencing a foretaste of Socialism, by which I mean that the prevailing mental atmosphere was that of Socialism. Many of the normal motives of civilized life–snobbishness, money-grubbing, fear of the boss, etc.–had simply ceased to exist. The ordinary class-division of society had disappeared to an extent that is almost unthinkable in the money-tainted air of England; there was no one there except the peasants and ourselves, and no one owned anyone else as his master.”

Continuing, Orwell describes the general feel of the new society that was built within the shell of the old:

“This was in late December 1936, less than seven months ago as I write, and yet it is a period that has already receded into enormous distance. Later events have obliterated it much more completely than they have obliterated 1935, or 1905, for that matter. I had come to Spain with some notion of writing newspaper articles, but I had joined the militia almost immediately, because at that time and in that atmosphere it seemed the only conceivable thing to do. The Anarchists were still in virtual control of Catalonia and the revolution was still in full swing. To anyone who had been there since the beginning it probably seemed even in December or January that the revolutionary period was ending; but when one came straight from England the aspect of Barcelona was something startling and overwhelming. It was the first time that I had ever been in a town where the working class was in the saddle. Practically every building of any size had been seized by the workers and was draped with red flags and with the red and black flag of the Anarchists; every wall was scrawled with the hammer and sickle and with the initials of the revolutionary parties; almost every church had been gutted and its images burnt. Churches here and there were being systematically demolished by gangs of workman. Every shop and cafe had an inscription saying that it had been collectivized; even the bootblacks had been collectivized and their boxes painted red and black. Waiters and shop-walkers looked you in the face and treated you as an equal. Servile and even ceremonial forms of speech had temporarily disappeared. Nobody said ‘Senor’ or ‘Don’ or even ‘Ústed’; everyone called everyone else ‘Comrade’ or ‘Thou’, and said ‘Salud!’ instead of ‘Buenos días’. Tipping had been forbidden by law since the time of Primo de Rivera; almost my first experience was receiving a lecture from a hotel manager for trying to tip a lift-boy. There were no private motor-cars, they had all been commandeered, and the trams and taxis and much of the other transport were painted red and black. The revolutionary posters were everywhere, flaming from the walls in clean reds and blues that made the few remaining advertisements look like daubs of mud. Down the Ramblas, the wide central artery of the town where crowds of people streamed constantly to and fro, the loud-speakers were bellowing revolutionary songs all day and far into the night. And it was the aspect of the crowds that was the queerest thing of all. In outward appearance it was a town in which the wealthy classes had practically ceased to exist. Except for a small number of women and foreigners there were no ‘well-dressed’ people at all. Practically everyone wore rough working-class clothes, or blue overalls or some variant of militia uniform. All this was queer and moving. There was much in this that I did not understand, in some ways I did not even like it, but I recognized it immediately as a state of affairs worth fighting for.”

The communes were run according to the basic principle of “From each according to his ability, to each according to his need”. In some places, money was entirely eliminated, to be replaced with vouchers.

Despite the critics clamoring for “maximum efficiency” rather than revolutionary methods, anarchic communes often produced more than before the collectivization. The newly liberated zones worked on entirely libertarian principles; decisions were made through councils of ordinary citizens without any sort of bureaucracy.

As the war dragged on, the spirit of the revolution’s early days flagged. In part, this was due to the policies of the Communist Party of Spain, which took its cues from the foreign ministry of Stalin’s Soviet Union, the source of most of the foreign aid received by the Republican side. The Communist policy was that the war was not the time for the revolution, that until victory in the war was won the goal had to be the defeat of the Franco forces, not the abolition of capitalism, which was to be addressed once the war had been won. The other left-wing parties, particularly the anarchists and POUM, disagreed vehemently with this; to them the war and the revolution were one and the same. Militias of parties and groups which had spoken out too vociferously in opposition to the Soviet position on the war soon found further aid to have been cut off. Partially because of this, the situation in most Republican-held areas slowly began to revert largely to its prewar conditions; in many ways the “revolution” was over well before the triumph of the Franco forces in early 1939.

ispanyolca / spanish !!!

indir / download:

https://rapidshare.com/files/3253088592/revolución_y_guerra_civil.en_españa.part1.rar
https://rapidshare.com/files/3553313287/revolución_y_guerra_civil.en_españa.part2.rar